30 yaşıma ulaşmıştım ve bu yaşıma kadar hiçbir düşünceye, ideolojiye, inanca ya da bir hedefe güçlü bir şekilde bağlı hissedememiştim kendimi. Hissetmek zorunda mıydım? Ondan da tam olarak emin değildim. Bir şeylere bağlanamamış olmak bir yandan rüzgârda savrulan yaprak misali yönsüz ve amaçsız hissettirirken bir yandan da tek bir yöne bağlı kalmayıp her yöne gidebilme özgürlüğü hissettiriyordu.
Psikoloji bilimine göre bunun adı, daha çok ergenlik çağlarında
hissedilen ve bir kimliğe bağlanmayla birlikte son bulan, “kimlik bunalımı” idi.
Ergenlik dönemini çoktan atlatmış biri olarak hala kendimi kategorize edememiş
olmam ve bunun bana zerre kadar kötü hissettirmiyor olması, normal olmayan ya
da sağlıksız olan bir birey olduğumu mu gösterirdi sizce?
İşin doğrusu bazen özeniyordum, bir hedefe bağlanmış, “ben buyum!” diyebilen insanlara. Ama sonrasında, bağlandıkları şeylere baktığımda, bunun ne denli sınırlayıcı ve deneyimlemeye kapalı bir seçim olduğunu fark ediyordum. Bir amaca bağlanmış olanlar lütfen bu sözlerime alınmasın. Amacım kimseyi yargılamak ya da ötekileştirmek değil, bu yalnızca şahsi hissiyatımdır.
Bir şeye bağlanmak bana çok ciddi ve büyüklenmeci bir karar
gibi geldi hep. Nereden bilebilirsiniz ki o şeyin gerçekten doğru olan şey
olduğunu? Elbette başkalarını ikna çabası gütmeden, “bu benim doğrum, bana iyi
gelen bu” diyebilirsiniz. Ama peki siz, bireysel olarak o şeyi nasıl doğru
kabul edebiliyorsunuz? Size iyi gelmesi ya da fayda sağlıyor olması mı onu
doğru yapan? Oysa bir şey yalnızca bana iyi geldiği için o şeye “benim doğrum”
diyebilmek de çok güç değil mi? O şeyin tam zıttı ancak yine bana iyi gelen bir
şeyle karşılaştığımda ne olacak peki?
Tüm bunlarla beraber yaşamda kendi anlam dünyamı yaratmak,
kendi anlam dünyama uygun işler yapmak da istiyordum. Peki kendimi sınırlamadan
ya da bir başka düşünceyi dışlamadan bunu nasıl gerçekleştirebilirdim? Bu
noktada takılıyordum işte.
Araştırmayı, okumayı ve yazmayı çok seviyordum mesela. Ama ne
üzerine çalışacağımı bir türlü bulamıyordum. Çünkü neyi tercih etsem sanki hep
eksik kalıyor gibiydi. Mesela varoluşçuluk, uzun süredir dikkatimi çeken bir
konu ancak “varoluş, özden önce gelir” diktesi beni bu konudan uzaklaştırıyordu.
Nereden biliyoruz ki önce geldiğini? İnsanın var olmadan ya da bir şeyler
deneyimlemeden önce ona aktarılmış ya da mizacında var olan özellikleri olamaz
mıydı? Bilim bile bu konuda henüz net değildi Hoş, bilimin kabul ettiği
doğrular bile zaman içinde değişmiyor muydu?
İnsanın kendisini inşa edebileceğine dair bir inancım olmakla
birlikte bu konuda sınırsızca özgür olduğunu pek düşünmüyorum. Bazen ne kadar
istesek de bize ne kadar doğru gelse de kendimizde bir şeyleri değiştirmeye
irade gösteremeyebiliyoruz. Sanki içimizde hiç bilmediğimiz başka bir ses ya da
güdü bizi o iradeyi sergilemekten alı koyuyor gibi.
Örneğin insan neden, kilo alacağını ve bunun hem sağlık hem
de estetik anlamda kendisine kötü hissettireceğini bildiği halde o tatlıyı
yemeden edemez? İnsan sınırsızca özgür bir iradeye sahipse eğer neden kendisine
zarar vereceğini bildiği onlarca şeyi bile bile yapar? Bunu varoluşçuluk nasıl
açıklar, ki “bilim” bile hala açıklayabilmiş değilken.
İşte, neye tutunmak istesem böylece elimde kalıyordu. Bu da
beni hiçbir düşünceye sıkıca bağlanamamaya itiyordu. Belki de bağlanmak zorunda
değilizdir, olamaz mıydı? Hiçbir şeye körü körüne bağlanmadan yalnızca
gözlemlemek, deneyimlemek için buradayızdır belki de. Belki de ben hiçbir
düşünceyi savunmadan, hiçbir fikre bağlı kalmadan farklı farklı alanlarda
okuyup, gözlemleyip ve deneyimleyerek bunlar hakkında yazmalı ya da
konuşmalıyımdır.
Şu an için nihai vardığım kanım bu yönde. Şimdiye kadar yaşam serüvenimdeki elde ettiğim gözlemlerime dayanarak dünyaya, bir amaca bağlanıp körü körüne onu savunmak için gelmiş olduğumuza inanmıyorum. Daha çok deneyimlemek, kendimizi tanımak, kendi potansiyelimizi keşfetmek adına buradayız gibi geliyor. Peki neden? İşte bu, herkesin kendince ayrı bir inancının olduğu, bilimle, bilgiyle tam olarak açıklamayan bir nokta. Elbette benim de kendimce bir inancım var bu konuda. Ama o da başka bir makalenin konusu olsun.
Sağlıcakla kalın.